Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Üniversitelerin Rolü

Üniversitelerde toplumsal cinsiyet çalışmaları doktora programlarından, öğrencilere yardım amaçlı cinsel tacizi ve saldırıyı önleme birimlerine kadar farklı şekillerde yürütülüyor. Eylem planları hazırlanan, çeşitli faaliyetler yürütülen kadın araştırma ve uygulama merkezlerinde ise kadro ve bütçe sorunları yaşanıyor.

GÜLSEVEN ÖZKAN

Toplumsal cinsiyet eşitliğinde üniversitelerin önemli yeri var. Türkiye’de bu konudaki çalışmalar, 1989 yılında kurulan ilk kadın sorunları uygulama ve araştırma merkezine kadar uzanıyor. Şu an farklı yükseköğretim kurumlarında faaliyete geçen birimler aracılığıyla yürütülen çalışmalar arasında yüksek lisans, doktora programlarının yanı sıra, cinsel tacizi ve saldırıyı önleme birimleri de bulunuyor. 

Köklü üniversitelerin toplumsal cinsiyet eşitliğindeki rolünü, yaşanan sorunları araştırdık. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans Programı Başkanı Prof. Dr. Fatma Umut Beşpınar 2016 yılından beri kampüste öğrenci, akademisyen ve idari personelin maruz kaldığı vakaların incelendiğini anlatarak bilgiler verdi.

Prof. Dr. Fatma Umut Beşpınar

“ODTÜ kampüsünde farkındalık yüksek seviyede”

Beşpınar, Yükseköğretim Kurumu (YÖK) bünyesinde Cinsiyet Eşitliğinde Tutum Belgesi’nin üniversitelerin katılımıyla kaleme alındığını ve bu belgenin 2015 yılında üniversitelere gönderildiğini hatırlatarak, bu kapsamda üniversitelerde merkezler açıldığını ve akademide kadın çalışmaları birimlerinin kurulduğunu belirtti.

ODTÜ’de toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmaları yüksek lisans programının 1994 yılından bu yana aktif biçimde hizmet verdiğini söyleyen Beşpınar, “Şimdiye kadar 100’ün üzerinde öğrenci derece aldı. Akademik program kapsamında araştırmalar, projeler yürütülüyor” dedi.

Üniversite bünyesinde ayrıca Cinsel Tacizi ve Saldırıyı Önleme Birimi bulunduğunu aktaran akademisyen Beşpınar, burada öğrenci, akademisyen ve idari personelin maruz kaldığı taciz vakalarının incelendiğini kaydetti. Beşpınar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca üniversite bünyesinde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Planı hazırlandı. Bu kapsamda kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerin belirlendiği eylem planı hazırlandı. Toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık ile mücadele etmeyi hedefliyoruz. ODTÜ’de öğrenciler arasında toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yüksek seviyede. Topluluklar, ağlar bunu sahipleniyorlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde temel ihtiyaç; kurumsallaşmış bir bakış açısı olmalı.  Bu alana bütçe ve kadro ayrılmalı. Disiplin soruşturması ve memurlara yönelik yönetmelikler cinsel tacizi dikkate alarak hazırlanmalı.”

Prof. Dr. Ruken Öztürk

Araştırma bütçesi eksikliği

Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi ( KASAUM) Müdürü Prof. Dr. Ruken Öztürk ise üniversitelerin toplumsal katkı üreten yer olduğuna değinerek şunları dile getirdi:

“Birçok üniversite birimi, bilimden topluma binlerce basamakta olduğu gibi, cinsiyet körü bir yer olabilir ve cinsiyetçilik birçok nedenle her gün yeniden ve yeniden üretilir. Bunu görünür kılmak üniversitelerde kadın çalışmaları alanındaki merkezlerin sorumluluğundadır. O nedenle, kadın araştırmaları merkezleri, üniversite iklimi bünyesinde görünür olmalı. Cinsiyet eşitliği, ancak alanın bilimsel dili, epistemolojisi ve pratiği ile çözümlenebilir. Bu da alanın kendine has merkezleri ile mümkün olabilir.”

Öztürk, Ankara Üniversitesi bünyesinde, Kadın Araştırma ve Uygulama Merkezi ve Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı’nın olduğunu söyleyerek, kendine ait bir mekanı ve bazı olanakları olan Cinsel Tacize ve Cinsel Saldırıya Karşı Destek Birimi (CTS), akademik hakemli bir dergi olan Fe-Dergi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Sertifika Programı’nda kuruluşundan bu yana bütünüyle ortak çalışmalar yürüttüğünü kaydetti. 

Merkezin toplumsal bir sorumluluk ve gönüllü bir ekiple 30 yıldır mücadele verdiğini belirten Öztürk, şöyle konuştu:

“Ancak birimlerimizin kendi daimi öğretim elemanı kadroları bulunmuyor. Bu da tüm emeklerin kurumsallaşması yönünde en büyük engellerden biri. Bu konuda yapısal düzenlemelere gerek var. Böylece araştırma merkezlerinde kadrolu öğretim elemanlarının olması, uzmanlarının olması merkezleri güçlendirecek. Merkezlerimizin kendilerine ait bir araştırma-geliştirme bütçeleri yok. Bu durum birçok gelişimin önünü kesiyor.”

Mezun işsizliğinin çok endişe verici boyutta olduğunu, disiplinler arası alanların akademik ve iş dünyasında kendine daha çok yer edinmesi gerektiğini söyleyen Öztürk, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

“Akademide kadın araştırma ve uygulama merkezleri, kısa orta ve uzun vadelerde çalışma planlarıyla hareket edebilme yetisine sahip olmalı. Eğitimde, çalışma yaşamında, siyasette her türlü cinsiyetçilik, toplumun her alanına sızmış her türlü ayrımcılığa ve şiddete karşı araştırmalar yapılmalı, acil destek üretebilen birimler güçlendirilmeli. Her üniversitede kadın çalışmalarına yönelik araştırma merkezleri açılmalı, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik eylem planları yapılmalı. Daha uzun soluklu araştırma ve bilgi edinme çalışmaları yapılması için olanaklar verilmeli. Kadro ve bütçe desteği, ilan edilen projelerde bu alanlar hep öncelikli olmalı.”

Doç. Dr. Mehtap Demir Güven

“Sorunlar halının altına süpürülmemeli”

İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehtap Demir Güven ise üniversitelerde toplumsal cinsiyet eşitliğinin gelişimine bakıldığında 1990’lı yıllarda kadın araştırma merkezleri ve yüksek lisans programlarının ilk örnekleri ile karşılaşıldığını belirterek, 2000’li yıllarda birçok üniversitede kadın araştırma merkezleri kurulduğunu söyledi.

2000’li yılların ortalarında cinsel taciz ve saldırıların önlenmesine yönelik çalışmalar yürütüldüğünü, yakın dönemlerde ise üniversitelerin kurumsal dönüşümlerine yönelik Avrupa Birliği projeleri ile politika üretimine yönelik çalışmalarda artış görüldüğünü anlatan Güven, kadın akademisyenlerin temsillerinin de önemli olduğunu vurguladı.

Güven, Türkiye’de ilk defa İstanbul Üniversitesi’nde 1989 tarihinde kurulan Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi toplumsal cinsiyet eşitliğinde çok önemli projeler, kongreler, çalıştaylar gerçekleştirdiklerini dile getirerek şu bilgileri verdi:

“Merkezin amacı, dünyada ve ülkemizde kadınlar ve kız çocuklarının karşılaştıkları her türlü sorunun en aza indirilmesi ve yaşam kalitelerinin sürdürülebilir bir şekilde iyileştirilmesi. Bu amaçla sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda etkin işleyen kurumsal mekanizmaları tesis etmek ve toplumsal kültürün geliştirilmesi için stratejiler ve politikalar geliştirip uygulamak. Merkezin bir akademik hakemli dergisi ve yüksek lisans programı bulunuyor. Yazdırdığı tezler ve dergide yayımlanan akademik makaleler ile kadın çalışmaları, kadın erkek eşitliği farkındalığı, toplumsal cinsiyet temelli disiplinler arası çalışmalara yer veriliyor.”

Güven, toplumsal eşitliğin tüm mekanizmasının politik yaklaşımlar ve kanunlar üzerine kurulu olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu yüzden 6284 sayılı kanun iyi anlaşılması ve iç hukukun getirdiği çözümlerin uygulayıcılar tarafından bilinmesi gerekir. Popülist projeler ve önem sırasını görmezden gelen girişimler, farkındalık yaratmıyor.  Akademi, bürokrasi ve sivil toplum dayanışması ve birlikteliği ile yapılan farkındalık, bilgilendirme eğitimleri ve ülkenin bölgesel ihtiyaçları ve açıkları göz önünde bulundurularak yapılacak çalışmaların faydalı çıktıları olur.  En önemli çözüm, meseleleri halının altına süpürüp görmezden gelmeyi bırakarak, bunun çözülmesi gereken bir süreç olduğunu kabul etmek gerekir.”