Göçmenlerin Sağlığı için Toplumsal Cinsiyet Bakış Açısına İhtiyaç Var

Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin göç sürecinde kadınlar ve LGBTİ+’ların sağlığını doğrudan etkilediğini söyleyen Dr. Zeynep Sedef Varol, göçmenlerin sağlığını geliştirebilmek için toplumsal cinsiyet bakış açısına ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

Hasan Özhan Ünal

 Kaynak: Lambda Legal (https://www.lambdalegal.org/blog/20210628_lgbtq-refugees-are-repeatedly-denied-the-right-to-the-complexity-of-their-identities-and-lives)

Bugün dünyada göç edenlerin hemen hemen yarısını kadınlar ve LGBTİ+’lar oluşturmakta. Buna karşın, göç üzerine yapılan analizlerde cinsiyet kimliğine ve cinsel yönelime özel verilerin eksikliği dikkat çekiyor. Toplumsal cinsiyetin, göç süreci öncesinde, sırasında ve sonrasında doğrudan bir etken olduğuysa bir sosyal gerçek.

Buradan hareketle göçün toplumsal cinsiyet ile ilişkisini ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin göçmenlerin sağlığına olan etkilerini Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu’ndan Dr. Zeynep Sedef Varol’la konuştuk.

Göç verileri pek çok ülkede kadın göçünün erkek göçüne göre daha hızlı büyüdüğünü göstermekte. Bu trend için “göçün feminizasyonu” denilmekte. Bu ifade bize ne anlatıyor?

21’inci yüzyılın savaşlarına baktığımızda, savaşların ülke içinde çatışmalar halinde devam etmesi ve çok uzun sürmesinden dolayı yaşam alanları artık yaşanamaz hale geliyor, altyapı sorunları yaşanıyor, sağlık sistemleri çöküyor. Savaşlarda doğrudan çatışmalar nedeniyle erkekler daha çok ölüyor. Dolayısıyla uzun erimde kadınların daha çok göç ettiğine tanık oluyoruz. Diğer yandan da işçi olarak göçen kadınları görüyoruz. Neoliberal dünya düzeniyle ilgili bir durum bu; ucuz işçilik. Ülkelerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğu için kaybedecek daha az şeyi olanlar daha çok çıkabiliyorlar yola. Görece sağlıklı, kıta Avrupa’sındaki ülkelerin işine yarayabileceklerden bahsediyoruz burada. Yani, “sağlıklı kadınların” kendi ülkelerindeki eşitsizlikler nedeniyle görece daha iyi hayat koşullarına sahip olmak için göç etmesi bu. Buna gönüllü göç dense de ben böyle düşünmüyorum, çünkü bu da toplumsal eşitsizliklerle ilgili.

Toplumsal cinsiyetin göçle ilişkisi nasıl, göç sürecinin LGBTİ+’ların, kadınların, kız çocuklarının üzerindeki olumsuz etkileri neler?

Bugün, göç denilince aklımıza ilk olarak savaşlar geliyor. Aynı şekilde iklim krizi. Örneğin, iklim krizine hiç katkısı olmayan bir ülke iklim değişikliği nedeniyle sular altında kalabiliyor ve oradaki insanlar ortada kalabiliyor. Bunların görünür olması gerekiyor, ancak göç denilince savaşlar geliyor aklımıza. 20 ve 21’inci yüzyıllardaki savaşlarda, etnik çatışmalarda bir savaş yöntemi olarak kadınlara ve çocuklara yönelik taciz, tecavüz vakaları bilinen bir şey. Birincisi bu, ülke içinde yaşananlar. Zaten temel toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, dünyanın her yerinde var. Savaş ve çatışma durumlarında bu eşitsizlikler derinleşir. Yani dezavantajlı gruplar daha da dezavantajlı durumuna geçer. Dolayısıyla ekonomik olarak beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlara erişememe yaşanıyor, altyapı çöküyor. Suriye’de olanları biliyoruz; elektriğin olmaması, temiz suya erişememe… Bütün bunlar kadınları ve çocukları etkiliyor. 

İkincisi ülkeden çıkma süreci. Burada birçok dinamik var. Ülke içi birçok paramiliter grup olabiliyor. O yolculuklarda insanların başına gelenler sayılara döküldüğü zaman nesne gibi geliyor, ama hikâyeleri dinlediğimizde, mesela IŞİD’in kadınlara ve LGBTİ+’lara yaptıkları malumumuz. Sınırlarda ise girilecek ülkenin militer ya da paramiliter gruplar tarafından cinsel veya ekonomik baskıları görüyoruz. Göç edilen ülkede de sağlık hizmetlerine erişememe ve sağlık hakkından mahrum kalma durumu var. Erkek göçmenler için de şüphesiz bu durum geçerli, ama eğitim eşitsizliği, dil öğrenmede sıkıntılar, kamusal alandan uzaklık gibi nedenlerle gelinen ülkede kadınlar için eşitsizliklerin derinleştiğini görüyoruz.

Eşitsizliğin derinleşmesine dair sahada gözlemlediğiniz örnekler var mı?

Türkiye’de genç yaştaki bir göçmen kadının sırf evden çıkamadığı için çok fazla kilo alabildiğine, bu nedenle erken yaşta hastalıklar gelişebildiğine şahit oldum. Evden çıkamama durumu, sokakta kendini güvende hissetmeme, dil problemleri, göçmenlere yönelik ayrımcı bakış açısından kaynaklanıyor. Diğer yandan, birçok genç kadın göç ettiği ülkede okula gidemedi. Bu yüzden bu insanları ev sahipleri kirayı ödeyemeyince “ikinci eş” olarak almak istediler. 

Sağlığın temel belirleyicilerinden kabul edilen toplumsal cinsiyetin göçmenlerin sağlığı üzerindeki etkileri için neler söylersiniz?

Hizmete erişememek üzerinden kronik hastalığı bulunan göçmenlerin kullanmaları gereken ilaçları uzun süredir kullanmadıklarını gördüm. Yapılan çalışmalar da göçmenlerin hizmete erişimleri önünde birçok engel olduğunu ortaya koyuyor. Burada coğrafi engellerden bahsedebiliriz. Genellikle şehir merkezlerinin uzağında yaşıyorlar, örneğin mevsimlik tarım işçiliği yapanlar. Birincisi ulaşım sıkıntısı var. İkincisi, bir hak sıkıntısı yaşıyorlar. Üçüncüsü, haklarından yararlanabilseler de alacakları hizmet sırasında ayrımcılıkla, damgalanmayla karşılaşma riski. Ayrıca ekonomik yoksunluk mevcut. Dolayısıyla sağlık kuruluşlarına gitmeme, izlenmesi gereken hastalıkların izlenmemesi bir problem. 

Diğer bir problem de üreme sağlıyla ilgili. 15-49 yaş aralığı çok geniş bir yaş aralığı kadınlar için. Üreme sağlığı hizmetlerinin ücretsiz olması gerekiyor. Fakat göçmenler için yapılan belli projeler dışında ücretsiz değil bu hizmet. Bunun dışında üreme sağlığı hizmetlerinin kültürel farklılığı vardır. Mesela, kimi toplumlarda bir kadına erkek bir sağlık personeli tarafından üreme sağlığıyla ilgili bir anlatım yapması hoş karşılanmayabiliyor. Modern dünyada böyle bir şey olabilir mi dense de, kadın kendini nasıl rahat hissedecekse o şekilde hizmetin sağlanması gerekiyor. Göç sırasında cinsel yolla bulaşan hastalıklar da olabiliyor. Göçmen mevsimlik tarım işçileri de temiz suya erişemediği için menstrual döngüleri sırasında bazı hastalıklara açık hale geliyor. Üstüne tedavi alma ihtimali de düşük olduğu için kalıcı sağlık sorunlarına neden oluyor.

Bir halk sağlıkçısı olarak, göçmen kadın ve LGBTİ+’ların sağlığını korumak ve geliştirebilmek için neler yapılmalı?

Göçmenlerin sağlığını geliştirebilmek için toplumsal cinsiyet bakış açısına ihtiyaç var. Göç eden kadınların, LGBTİ+’ların sağlık hizmetine erişiminin önündeki dil, ücret, damgalanma korkusu, ayrımcı tutum vb. engelleri toplumsal cinsiyet duyarlı bakış açısıyla ortadan kaldıracak politikalar üretilmeli. Politikacıların mülteci dostu akıl ile düşünmeleri, kadınların ve LGBTİ+’ların karar alma mekanizmalarına dahil edilmesi çözüm üretecek politika geliştirmeyi sağlar. Ayrıca, sağlığın sosyal belirleyicileri bağlamında eğitim, iş, barınma gibi koşulların kadın ve LGBTİ+ göçmenler için eşit olarak sağlanması gerekmekte.