Türkiye’de adliye muhabirliği: Duruşma salonuna bile giremiyoruz
Basın özgürlüğünde dünyada gerilerde yer alan Türkiye’de adliye muhabirliği de en zor alanlardan biri. MLSA’dan Eylem Sonbahar adliyelerdeki gazetecilik faaliyeti kısıtlamalarını örneklerle anlattı. Zorlukların en başında duruşma salonuna girebilmenin geldiğine dikkat çeken Sonbahar, “Uluslararası standartlara aykırı, ifade özgürlüğü ve haber alma hakkı kapsamında herhangi bir değerlendirme yapılmadan insanlar cezalara mahkum ediliyor” dedi.
EDA NARİN
Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü alanlarında ciddi baskılar söz konusu. Bu kapsamda
hak savunucuları, akademisyenler ve gazeteciler haklarındaki soruşturmalar nedeniyle kendi mesleklerine ek olarak bir de savunma yapmak zorunda kalıyor.
Gazetecilerin davalarını takip eden ve müdahil olan Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) yayımladığı raporlar ifade özgürlüğü alanındaki vehameti ortaya koyuyor.
MLSA’nın yıllık raporuna göre, 2021 yılında 22 ayrı davada 34 gazeteci toplam 98 yıl 3 ay 43 gün hapis cezasına çarptırıldı. Sivil yaşamın diğer alanları da saldırı altındaydı. Boğaziçi Üniversitesi’ne “kayyum rektör” atanması ile başlayan bu yılda, Türkiye’deki en uzun soluklu öğrenci eylemleri gerçekleşti. Boğaziçi protesto eylemleri sırasında onlarca öğrenci ihraç edildi, tutuklama ve yargılamaya maruz kaldı.
Adliyelerdeki durum böyle iken gazeteciler de hem yargılanmaya hem de haberciliğe devam etti. Adliye muhabirlerinin maruz bırakıldıklarını, mahkeme salonlarındaki mücadelelerini MLSA adliye muhabiri Eylem Sonbahar ile konuştuk.
Zorlukların en başında duruşma salonuna girebilmeyi söyleyen Sonbahar, “Her ne kadar gazeteci olarak duruşmayı takip etmek istediğini söylesen de türlü bahaneler sıralayabiliyorlar. Son 2 yılda pandemiyi gerekçe gösteriyorlardı. Bunu gerekçe olarak sunmayanlar da birçok ülkede geçerli olan Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (IFJ) sendika aracılığıyla verdiği basın kartını beğenmeyip Cumhurbaşkanlığına bağlı İletişim Başkanlığı’nın verdiği basın kartının olması gerektiğini söylüyorlar. Sıklıkla olmasa da bazı duruşmalarda telefon, bilgisayar kullanılmasına izin vermiyorlar. Bu cihazların bizim iş aracımız olduğunu söylesek de kağıt, kalem ile not alma şartı koyup gazetecilerin işini zorlaştırmak istiyorlar” dedi.
Takip etmek üzere adliyede bulunduğu bir dava ile yaşadıklarını paylaşan Sonbahar, pandemi boyunca basın ve izleyiciyi salona almayan hakimin kovid sonrası yaptığı testin yine pozitif çıkmasına rağmen duruşmalara devam ettiğini söyledi. Sonbahar şöyle devam etti:
“Bir gazeteci davasını takip etmek için içeri girdiğimizde ayağa kalkarak,
(Basını da almıyorum, izleyici de almıyorum. Ben şu an Covid’im, sizler yüzünden oldu) dedi. Bunun sebebinin bizler olmadığını söylesek de hakimin tavrı çok sertti. Salonda hakiminden mübaşirine, sanık ve avukatları var ama risk teşkil eden yine gazeteciler oldu. Gazetecilerin o salonlarda olması gerekiyor çünkü çoğu zaman duruşmalarda söylenenler tutanağa geçirilmiyor.”
Sonbahar, gazeteciliğin çoğu zaman meslek olarak değerlendirilmediğini vurgulayarak, “Yaptığın haberin konusuna göre sana bir rol biçiyorlar. Adliyede de takip ettiğin davalarla seni bütünleştiriyorlar gibi bir durum var” diye konuştu. Çağlayan Adliyesi’nde duruşma salonuna basının girip giremeyeceği üzerine bir tartışmayı anlatan Sonbahar, “Gazeteci bir arkadaşa mahkeme başkanı, ‘Sizinle muhattap olmayacağım’ diyebiliyor. Bakırköy Adliyesi’nde duruşma salonunda kimlerin olabileceğini polisin belirlemesine hakim müsaade etmeyip yer yoksa basın için sandalye getirilmesini söyleyebiliyor. Nadir de olsa olumlu davranışlar gösterenler oluyor” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İfade özgürlüğünün, fikir özgürlüğünün ne manaya geldiğini çok iyi bilen bir başbakanım” sözlerini hatırlatan Sonbahar, ifade özgürlüğüne ilişkin şu değerlendirmelere bulundu:
“Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı döneminde binlerce kişiye kendisine hakaret ettiği iddiasıyla dava açtı. Takip ettiğim davalar ifade özgürlüğü temelindeki davalardan oluşuyor. Yargılananlar arasında çoğunlukla gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar yer alıyor. Uluslararası standartlara aykırı, ifade özgürlüğü ve haber alma hakkı kapsamında herhangi bir değerlendirme yapılmadan insanlar cezalara mahkum ediliyor. Tabi bu durum sadece belirli meslek gruplarına yönelik değil. Sosyal medya paylaşımları, sokak röportajlarındaki konuşmalarından dolayı birçok insana dava açılarak herkese yönelik ifade özgürlüğünün kısıtlandığı gerçeği de var.”