Şiddetin Başka Biçimi: Toplumsal Şiddete Dayalı Siber Şiddet

Çevrimiçi araçların kullanımının artmasıyla beraber siber şiddet örneklerinin de arttığı görülüyor. Araştırmalar kadınların siber şiddete ve dijital zorbalığa erkeklerden daha fazla maruz kaldığını gösteriyor.

ATİYE EREN

Pandemiyle birlikte daha fazla vakit geçirilen sanal dünyanın tehlikeleri özellikle görsel odaklı cinsel taciz, bir başkasıymış gibi davranma, görüntü, ses ve benzeri araçlarla tehdit etme gibi pratilerle daha çok karşımıza çıkıyor

Peki toplumsal cinsiyete dayalı siber şiddet nedir, toplumsal cinsiyet ile dijital şiddet arasındaki ilişki nedir, kadınların en çok maruz kaldıkları siber şiddet biçimleri nelerdir ve kadınlar kendilerini siber şiddete karşı nasıl güvende tutabilir?

Bütün bu soruların cevaplarını bu alanda eğitimler veren ve atölyeler düzenleyen İletişim Koordinatörü Pınar İlkiz ile konuştuk.

Pınar İlkiz

Soru: Toplumsal cinsiyete dayalı siber şiddet deyince ne anlıyoruz?

Kadınların, sadece kadın oldukları için maruz bırakıldığı şiddete kadına yönelik şiddet denmesinden hareketle, bu tanıma “dijital mecralarda” ekleyerek başlayabiliriz. Aklınıza gelebilecek bütün dijital mecralardan bahsediyoruz, sadece Instagram ya da Twitter değil, WhatsApp’tan tutun bir Zoom toplantısının ya da oyun platformlarındaki sohbet odalarına kadar. 

Başlık olarak siber taciz, siber takip, görsel-odaklı cinsel tacizi sayabileceğimiz gibi gizlilik ihlali, bir başkasıymış gibi davranma durumu için kullanılan cat-fishing ya da birinin bilgisi dışında ona dair kötü niyetli bir şekilde kullanmak üzere bilgi toplanmasını anlatan doxing kavramlarından da bahsedebiliriz. Anlayacağınız çatının altı epey kalabalık. Bazı kavramlar bazı popüler kültür öğeleriyle de hayatımıza giriyor, mesela Michaela Coel’in BBC One ve HBO için yazdığı, 2020 yapımı “I May Destroy You” dizisi vasıtasıyla “doxing” kelimesi ile tanıştı bir sürü insan. 

Soru: Yaşadığımız şeyin siber şiddet ya da dijital şiddet olduğunu anlıyor muyuz?

Az önce saydığım başlıkları ya da kavramları bir kenara bırakırsak, partnerimizin mesajlaşma uygulamalarında son görülmemizi açmamız için ısrar etmesinin ya da şifremizi paylaşmamız için ısrar etmesinin bir gizlilik ihlali olduğunu anlıyor muyuz? İlişki esnasında, o esnada rıza gösterdiğimiz ya da göstermediğimiz görüntülerin daha sonra şantaj, utandırma, rezil etme gibi saiklerle bize karşı kullanılmasının bir siber şiddet formu ve hatta suç olduğunu biliyor muyuz?

Liste uzar gider, önemli olan yaşadığımız şeyin siber şiddet olup olmadığını anlamamız gerektiği. Bu konu küreselde son beş, hadi 10 yılın konusu olduğu ve Türkiye dahil bazı ülkeler son üç-dört yıldır aktif olarak bu konu üzerine kafa yormaya başladığı için kavramlar hala yeni. Yaşadığınız şeyi burada adı geçen kavramlarla anlatmıyor olsanız da kavramların açıklamalarını okumakla, bu konudaki yazıları okumakla başlayabilirsiniz.

Soru: Dijital şiddet ve toplumsal cinsiyet arasında nasıl bir ilişki var?

Bu ikisi arasındaki ilişkiyi bir örnek üzerinden anlatmak daha kolay olur muhtemelen. 

Dansçı ve fenomen bir genç kadına, bir erkek Instagram üzerinden uygunsuz bir fotoğraf gönderiyor. Genç kadın şikayetçi oluyor ve mahkeme, genç kadının hesabını gizliye alması durumunda bu kişilerden bu tarz mesajların gelmeyeceğini söylüyor. 

Cezasız kalan kadına yönelik şiddet vakalarını her gün haberlerden okuyoruz. Bazı davalarda bu durumun kadının “suçu” olduğuna dair açıklamaları da okuyoruz. Siber şiddet de bundan nasibini alıyor. Yukarıdaki haberde de görüldüğü üzere aslında oluşan suça dair herhangi bir şey okumuyoruz, mahkemenin “O zaman hesabını gizliye alsaydı” tavrını görüyoruz. 

Ya da bunu özellikle kadın siyasetçilerde görüyoruz. 2020’deki UN Women kampanyası sırasında Milliyet, siber tacizde bulunanların kullandığı cümlelerden bir kapak yapmıştı. (https://www.medyakoridoru.com/gundem/milliyet-bugunku-ilk-sayfasindan-boyle-seslendi-siber-siddete-dur-demek-icin-b-22051/) Burada hem yukarıdaki tavra benzer cümleleri, hem de siyasetçilere yönelik “elinin hamuruyla” söylemini görebilirsiniz. Kadın siyasetçileri sindirmek için yine fotoğraf manipülasyonu ile görüntülerinin pornografik içeriklerle birleştirilmesi, tecavüz tehdidi içeren ya da fiziksel bir zarara maruz bırakmaya dair tehdit mesajları gönderilmesi de başvurulan yöntemlerden. 

Sadece profil fotoğrafınız kadın olduğunuzu ima ettiği / gösterdiği için maruz kaldığınız her türlü siber şiddet bu soruya cevap niteliğinde aslında.

Soru: Kadınların en çok maruz kaldıkları siber şiddet durumları neler?

Öncelikle şuradan başlayalım cinsiyet kimliği ya da cinsel yöneliminden bağımsız bir şekilde herkes dijital şiddete maruz bırakılıyor. Kadınlar ve kız çocukların maruz bırakılma oranı ise çok daha yüksek. Örneğin Avrupa Birliği’nde yaşayan kadınların yüzde 23’ü, hayatlarında en az bir kez siber tacize veya istismara maruz bırakıldığını belirtiyor. Her 10 kadından biri ise 15 yaşından itibaren en az bir şiddet türüne maruz bırakıldığını söylüyor. Ve Türkiye’de siber şiddete en çok 25-40 yaş aralığındakiler maruz bırakılıyor.

En çok maruz kalınan maalesef ki görsel-odaklı cinsel taciz. Kadınları, ilişki sırasında onların rızasıyla ya da rızası dışında onlara dair aldıkları görüntü, ses ve benzeri kayıtlarla tehdit etmek çok yaygın. Burada ailesine nasıl açıklayacağı, insanlara rezil olma, utanç ve benzeri duygular yaşama korkusu sebebiyle birçok kadın sessiz kalabiliyor. Boşanma davalarında kadınlara karşı koz olarak kullanılıyor bu siber şiddet türü. Kadınlar bunu mahkemeye taşıdıkları zaman, eğer gerçekten böyle görüntüler varsa, bu görüntüleri herkesin izleyeceğini düşünerek daha baştan yasal süreci başlatmaktan vazgeçebiliyor. Ve bu şekilde o kadar çok tehdit alan insan var ki.

Herhangi bir arama motoruna “Elimde fotoğrafların var” ya da “Elimde görüntülerin var” yazdığınız zaman çıkan sonuçlar ne demek istediğimi daha net göreceksiniz.

Soru: Kadınlar/kız çocukları siber şiddete karşın kendilerini nasıl güvende tutabilir?

Kişilerin kendilerini güvende tutabilmeleri için öncelikle üye oldukları, profil oluşturdukları mecraların güvenlik ayarlarına hakim olmaları gerekiyor. Güvenlik ayarlarını oraya üye olur olmaz yapmaları, hangi platformla ya da hangi platformda kimlerle ne kadar bilgi paylaşacaklarına baştan karar vermeleri gerek. Bu ayarlar daha sonraya bırakılmamalı.

İki faktörlü doğrulama özelliği olan platformlarda, (örneğin Facebook, Instagram, Twitter, Gmail, vb.) bu özelliği kullanmak da bir önlem olabilir, böylece herhangi biri hesaplarınıza erişmek istediğinde önce size bildirim gelecektir.

Bu “güvende tutma” halinin bir kısmı da aslında dijital medya okuryazarlığı seviyesinin yüksek olmasında yatıyor. Örneğin kötü niyetli yazılımlara karşı kendinizi güvende tutmak için öncelikle bu yazılımlarla nasıl karşılaşacağınızı bilmeniz gerek. Bu konuda da Google’ın çok basit bir Phishing Quiz’i mevcut: https://phishingquiz.withgoogle.com/?hl=tr

Okul kütüphaneleri, internet kafeler ve benzeri paylaşımlı alanları kullanıyorsanız ve ortak bilgisayar kullanıyorsanız, hesaplarınızdan çıkış yaptığınızdan, tarayıcı geçmişini ve hatta bilgisayardaki çerezleri temizlediğinizden emin olun. 

En önemlisi de hem telefonunuzda hem de bilgisayarınızda sizin kurmadığınız bir program/uygulama olup olmadığını kontrol etmeyi unutmayın. 

Buraya kadar olanlar kişinin kendisini güvende tutmak için yapabileceği şeylerdi, bir de kişinin içinde bulunduğu platformu herkes için güvenli kılmak için yapabilecekleri var. Bunların başında da platformların şikayet mekanizmalarını çalıştırmak ve şikayetleri doğru başlık altında doğru şekilde yaptığımızdan emin olmak geliyor.