Savaşın Gölgesinde Bir Kadın Gazeteci

Savaş bölgelerinde gazeteciliğin zor olduğu muhakkak. Sıcak çatışmaların yaşandığı bölgelerde kadın gazeteci olmak ise bir kat daha zor.

HALİT DEMİR

Suriye’nin kuzeyinde İdlib’te yaşayan 26 yaşındaki aktivist ve foto muhabiri Heba Halla Barakat, yaşamın zorluklarının yanı sıra savaş bölgelerinde bir kadın gazeteci olmanın zorluklarını anlattı.

Barakat, Halep Hür Üniversitesi Medya ve İletişim Fakültesi öğrencisiyken ülkesindeki çatışmalar nedeniyle savaş muhabirliği alanına yönelmek zorunda kaldığını söylüyor.

Savaşın zorluklarını ve savaş bölgesinde bir kadın olarak yaşadıkları sorunları aktaran Barakat, şöyle konuşuyor:

“Devrim başladığında yaklaşık 16 yaşındaydım, hiçbir faaliyetim yoktu ama sık sık haberleri takip ederdim. Babam ve erkek kardeşim savaşın başlangıcında ortaya çıkan eylemlerin çoğuna katıldı.  Kardeşim paylaşımları nedeniyle bazı fotoğraf ve videoları sakladığı için tutuklandı. Daha sonra mecburi şehir değişikliği yaptık. Kardeşimin gözaltı kamplarında kaybolması, babamın öldürülmesi benim için hayatımın dönüm noktasıydı. Genç bir kız olarak savaş bölgelerinde ne yapacağımızı bilmiyorduk.”

Savaşın en acı tarafını çocuk ve kadınların en çok mağdur olan kesimler olması olarak gösteren Barakat, 2016’da gazetecilik yapmaya başladığını ve basında yazılar yazmaya çalıştığını dile getiriyor. Barakat, “Aktivist bir yazarın yardımıyla yazılar yazmaya başladım. Kardeşimin tutuklanacağı korkusuyla o sırada yazılarımda adımı kullanmadım. Ağabeyimin ölüm haberinin gelmesinden sonra ise umumi adımla yazmaya başladım” diyor.

“Kadınların gücünü göstermek istedim”

Al Jazeera Bloggers ve yerel bir Suriye gazetesinde yazdığını, daha sonra akılda daha kalıcı olması nedeniyle foto muhabirliğine geçtiğini anlatan gazeteci, “Savaş alanlarında çektiğim fotoğraflarla kadınların ne kadar güçlü olduğunu göstermek, kadınlar için aslında bir sınır olmadığını kanıtlamak istedim” diye konuşuyor.

Savaş bölgelerinde gazeteci olarak birçok kez cinsiyet ayrımcılığıyla karşılaştıklarını vurgulayan Barakat, yaşadıklarını şöyle aktarıyor:

“Savaşın gölgesinde yaşamanın yanı sıra bir kadın olarak savaş bölgelerinde çalışmak gerçekten çok zor. Birçok kez insanların sözlü ve fiziki olarak tacizine maruz kaldık.  Düşüncelerimiz benimsenen bir fikirle sınırlı tutulmak isteniyor. Sivil toplum kuruluşları ve diğer organizasyonlar yetkinliğimizden ziyade cinsiyet ayrımını desteklediği için düzgün çalışamıyorduk. Bize karşı yapılan bu ifadelerin ve alayların çoğu zaman doğru olmadığını yaptığımız çalışmalarla kanıtladık. Savaşın ve istikrarsızlığın yaşandığı bir ülkede gazeteciler olarak tüm baskılara rağmen yeterliliğimizi kanıtladık.”

“Bombardıman altında çalışmak çok zor”

Barakat, bulundukları yerleşim alanları, okullar, hastaneler veya herhangi bir kamu tesisinin her gün bombalanma tehdidiyle karşı karşıya olduğuna işaret ederek, “Kadın gazeteciler olarak karşılaştığımız birçok ortak sorun var. Pek çok kişi veya kişiler tarafından gelen baskılar bizi ve faaliyetlerimizi olumsuz etkiliyor. Çoğu zaman olayları paylaşmaktan çekinmemize neden oluyor” diye konuşuyor.

İç savaş başladığından bu yana milyonlarca insanın yaşamını yitirdiğini, milyonlarca insanın da zorunlu göçe maruz bırakıldığını hatırlatan Barakat, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Babası öldürülmüş, kardeşi ortadan kaldırılmış ailenin bir bireyi olarak tüm dünyaya olayların gerçek fotoğrafını aktarmayı bir görev olarak görüyorum. Buna maruz kaldık ve bu savaşta acı çeken kadınların başarı hikayelerini de belgelemeliyim. Savaş bölgesinde kadınlar çok şey kaybettiler ve hala bu koşullarda emellerine ulaşmak ve başkalarına yardım etmek için mücadele ediyorlar. Birçok baskı, taciz ve zorluklarla karşılaşsak da kamera önüne çıktıktan sonra bu beni işimde ısrar etmekten alıkoymadı.”