Savaş Bölgelerinde Hedef Olan Gazeteciler

Dünyanın en riskli mesleklerinden biri olarak görülen gazetecilik eğer savaş bölgelerinde yapılıyorsa çok daha tehlikeli oluyor. Savaş muhabirlerinin haber yapmanın yanı sıra bir başka önceliği de hayatta kalabilmek.

Rusya’nın Ukrayna işgalinin ardından sahada gazetecilerin de hedef alınması bu riskli mesleği bir kez daha gündeme getirdi. Geçtiğimiz haftalarda yine Al-Jazeera televizyon kanalının kadın muhabiri Şirin Ebu Akile Cenin’de İsrail askerleri tarafından açıldığı belirtilen ateş sonucu hayatını kaybetti. Bu gelişmelerle birlikte, “savaş muhabirleri savaş bölgelerinde hedef altında mı?” sorusunu deneyimli gazetecilere yönelttik.

FATMA BOZ

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali 100. Gününü doldurdu. Ukrayna’daki Ulusal Gazeteciler Sendikası’na göre ülkede en az 23 gazeteci hayatını kaybetti. Gazetecileri Koruma Komitesi bu gazetecilerin en az yedisinin görev başındayken öldüğünü bildirdi. Sunday Times’ın deneyimli muhabiri Marie Colvin 2012 yılında Humus’ta görevi sırasında öldürülmeden önce bir röportajında şunları söylemişti: “Savaş muhabiri olmaktan daha tehlikeli bir şey yok. Çünkü savaş alanında gazeteciler ilk hedef oluyorlar.” 

“Gazeteciler savaş bölgelerinde hedef altında mı?” sorusunu deneyimli gazetecilere sorduk.

“Uzaktan kumandayla yönetilebilen yerler değildir savaş alanları”

TRT’den Elif Akkuş, mesleğin ilk yıllarında gazetecilere karşı savaş bölgelerinde koruma varken geldiğimiz süreçte gazetecilerin savaş bölgelerinde daha çok hedef altında olduğunu söylüyor. Akkuş şöyle konuşuyor:

“Mesleğe ilk başladığım yıllarda gazetecilerin savaş bölgelerinde üzerinde PRESS ya da TV yazılı çelik yelek taşımasının fiziki olarak bir koruma olmasının ötesinde ayrıca gazetecileri koruyan bir bilgi mesajı olduğunu da görüyorduk. Ancak gelinen noktada bunu Ukrayna – Rusya savaşı için söylemiyorum, genel olarak söylüyorum, gazetecilerin hedef haline geldiği savaş alanları olduğunu görüyorum ve şahit oluyorum.”

Akkuş savaş bölgelerinde gazetecilerin öldürülmesi dışında kaçırılması konusuna da dikkat çekiyor ve bunu şöyle anlatıyor:

“Gazetecilerin hedef olması başka bir nokta. Terörle mücadele kaynaklı bir operasyondaysanız terör unsurları sizi hedef haline getirebilir, bu sadece öldürmek de değildir bir gazeteciyi kaçırmak da terör örgütlerinin özellikle hedeflerinden biri olabilir. Burada tecrübe ve olabildiğince doğru mihmandar, şoför ya da çatışma bölgesine gideceğiniz yerel unsurları seçmeniz önemli. Ama alınan tüm önlemlere ve tecrübeye rağmen ölebilir de gazeteci. Çünkü orası savaş alanı ve kullanılan tüm silahlar ve saldırı unsurları öldürmeye yönelik.”

Elif Akkuş

Akkuş, gazete, televizyon ve haber ajanslarının muhabirlerini savaş bölgelerine hangi koşullar altında gönderdiği sorusuna ise şu yanıtı veriyor: 

“Her gazete, tv ve ajansın riskli bölgelere ekip gönderme şekli, yayın stratejisi, beklentisi farklı olabilir, benzer de olabilir. Ama koşul dediğiniz şey savaşın kendisi. Her coğrafyanın, her savaşın kendine ait riskleri ve durumları var.” 

Savaş bölgelerine gidebilmek için tecrübenin şart olduğunu dile getiren Akkuş şunları söylüyor:

“Masa başında planlama yapıp ekip gönderemezsiniz. Ekibi gönderirsiniz, eğer tecrübeli ve meslek ahlak ve ilkelerine bağlı insanlardan oluşuyorsa o ekipten zaten haber anlamında iyi sonuç alırsınız. Sahadaki ekip belirler savaş alanında ne yapacağınızı. Uzaktan kumandayla yönetilebilen yerler değildir savaş alanları. Bir gazeteci için savaş alanında iyi iş yapmak ve oradan sağ çıkmaktır esas olan. Ama dediğim gibi savaş bölgelerinde ölüm var, kullanılan her saldırı unsuru buna yönelik. Ne kadar tecrübeli olursanız olun bir yerde ölüm sizi bulabilir, bu risk hep var.”

 Al-Jazeera televizyon kanalının kadın muhabiri Şirin Ebu Akile’nin İsrail askerleri tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybetmesi üzerine, “gazeteciler açık bir şekilde hedef mi alınıyor” sorusunu Akkuş’a sorduk:

“Şirin Ebu Akile’nin net şekilde İsrail askerleri tarafından öldürüldüğü görülüyor. Ebu Akile, uzun yıllar bölgede yaşananları dünyaya duyurmaya çalışan bir gazeteci. Birçok insan onun Hristiyan olduğunu öldükten sonra öğrendi. Burada bana göre önemli olan şu: 51 yaşında, yıllardır Filistin’de yaşananları dünyaya anlatan bir gazeteci İsrail askerleri tarafından başından vurularak öldürüldü. Peki dünya ne yaptı? ne değişti? Cenazesine bile saldırıldıktan sonra ne oldu? Bir gazeteci kasten öldürüldü mü? Veriler bunu gösteriyor.”

“Gazeteciler hiçbir savaşın tarafı değildir”

Savaş bölgelerinde görev alan deneyimli isimlerden Mehmet Altunışık da savaş bölgelerinde gazetecilerin can güvenliğinin zaman zaman tehlikeye girdiğini söylüyor. “Özellikle son dönemlerde buna sıklıkla denk geldik. Savaş bölgelerinde gazetecilerin dokunulmazlığı vardır. Ancak savaşa taraf olan gruplar, gazetecileri zaman zaman özellikle hedef almaktadır” diyen Altunışık, buradaki amacın kamuoyunda ses getirmek veya gazeteci öldürerek ‘karşı taraf öldürdü’ propagandası yapmak olabileceğini belirtiyor.

Altunışık,”İlk hedefin gazeteciler olduğunu söylemek doğru olmaz ama hedeflerden biri de gazetecilerdir” derken, sözlerini şöyle sürdürüyor:

Mehmet Altunışık

“Bölgeye haber akışını sağlamak için gidiyoruz. Dolayısıyla oradan bilgi aktarmak en önemli hedef. Ancak zaman zaman gerek muhatap olmak durumunda olduğumuz grupların veya kişilerin veya oradaki yerel halkın sert tepkisi ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Gazeteciler hiçbir savaşın tarafı değildir. Uluslararası sözleşmelerde açıkça belirtildiği gibi savaşlarda gazetecilerin dokunulmazlığı vardır. Filistin’de meslektaşımızın hedef gözetilerek açılan ateş sonucu öldürülmesi bir kaza değil cinayettir. Biz sadece dünyanın merak ettiği o savaşta olup biteni tarafsız bir şekilde aktarmaya çalışıyoruz.”