Kadın Gazetecilere Uygulanan Hak İhlalleri ve Meslekteki Yerleri
Haber alma hakkı konusunda kamu görevi yapılan gazetecilik mesleğinde, cinsiyetçi bakış açısı, kadın gazetecilerin meslekteki konumları ve çalışma şekillerini olumsuz etkiliyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün hazırladığı 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre, 180 ülke içerisinde 149’uncu sırada yer alan Türkiye’de, kadın gazeteciler, ifade özgürlüğü mücadelesinin yanı sıra; meslekte temsiliyet ve hak ihlaliyle de mücadele ediyor.
Kadının çalışma hayatındaki temsiliyetinde, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri doğrultusunda kadınların istihdam oranının erkeklerden az olduğu görülüyor. TÜİK’in “İstatistiklerle Kadın 2020” raporuna göre; Türkiye nüfusunun yüzde 49,9’unu kadınlar, yüzde 50,1’ini erkekler oluşturuyor. Fakat, Türkiye’de 15 yaş ve üstü istihdam edilenlerin oranı kadınlarda yüzde 28,7, erkeklerde yüzde 63,1.
Medya alanında da kadının konumu, diğer meslek alanlarından farklı değil. Mart 2017 tarihinde ulusal basında kadın yönetici oranı yüzde 11 olarak görülürken; Mayıs 2021 tarihinde ise ulusal yayın lisansı olan toplam 25 televizyon kanalından sadece iki tanesinin genel yayın yönetmeni kadın. Türkiye genelinde dağıtımı yapılan 21 gazetenin hiçbirinde genel yayın yönetmeni olarak bir kadının görev almadığı da görülüyor.
Medyada çoğunlukla, muhabir, editör, sunucu, moderatör olarak yer alan kadınların en temel sorunu ise cam tavan olarak nitelendiriliyor. Sektör içinde azımsanmayacak sayıda olan kadınlar, yönetici pozisyonunda neredeyse yok denecek kadar az. Kullanılan eril dil ise, ayrımcı ve cinsiyetçi bakış açısıyla erkek egemen medyada yerini alıyor.
SERAP CÖMERTOĞLU İŞCAN
PANDEMİYLE YÜZDE 25’LİK ORAN AZALDI
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun basın kartı sahibi gazetecilere yönelik soru önergesini yanıtlayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 2020 yılı sonu itibariyle Türkiye’de 15 bin 148 kişinin basın kartı bulunduğunu ve yüzde 25’inin kadın olduğunu açıklamıştı. Pandemi nedeniyle özellikle yerel medyada yaşanan işten çıkarma süreçlerinde, kadınların tercih edildiği göz önüne alındığında, yüzde 25’lik oranın daha da düştüğü kaydediliyor.
KADIN GAZETECİLERİN MESLEKİ GELİŞİMLERİ ENGELLENİYOR
Medya Araştırmaları Derneği (MEDAR)’nin 2020 yılında yaptığı “Yerel Medyada Kadın Gazeteci Olmak: Sorunlar ve Çözüm Önerileri” araştırmasına ait raporda ise; yerel medya kurumlarındaki ağır çalışma koşulları ve cinsiyetçi istihdamın kadın gazetecilerin mesleki gelişimlerini engellediği belirtiliyor. Raporda yer alan ifadelere göre; yerel medyadaki çoğu kurum, kadın gazeteciler için “evlenir, çocuk sahibi olur, çalışamaz”, “geç saate kadar mesaiye kalamaz”, “sahada her yere habere gidemez” vb. sebepler göstererek işe alım sırasında erkek adaylara öncelik veriyor. Raporda ayrıca yerel medyada çalışan kadın gazetecilerin sıklıkla “mobbing, haksız işten çıkarma, maaş kesintisi, terfi edilmeme” gibi mesleki hak ihlallerine uğradığı da ortaya konuluyor.
GAZETECİ HAKLARI, HALKIN HABER ALMA HAKKININ TEMELİNİ OLUŞTURUYOR
Toplumda ki egemen bakış açısının kadının her alanda ikincil konumda yer almasına neden olduğunu söyleyen Tekirdağ Barosu İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Avukat Sultan Nur Gürgen, topluma en çok etki eden ve dördüncü güç olarak nitelendirilen medyada, toplumsal cinsiyet eşitliğinin önemli olduğuna dikkat çekti.
Gazetecinin haklarının, halkın haber alma hakkının ve ifade özgürlüğünün temelini oluşturduğunu söyleyen Gürgen, bu alanda kullanılan dil ve temsiliyetin, topluma öncü olduğunu kaydetti.
Söz konusu basın özgürlüğüne müdahalede yine en çok müdahale edilen kesimlerden birinin kadınlar olduğunun altını çizen Gürgen; “Ataerkil toplumsal düzen, hükümetin şiddete adeta onay veren söylemleri ve yargının kadına karşı şiddetteki pasif tutumu dikkate alındığında müdahaleye en açık kadın oluyor ve toplumun her yerinde olduğu gibi gazetecilik mesleğinde de kadın, hayati öneme sahip basın özgürlüğüne karşı büyük müdahalelere maruz kalıyor” dedi.
TÜRKİYE, HAK İHLALİNİN EN ÇOK GÖRÜLDÜĞÜ İLK ÜÇ ÜLKE ARASINDA
Kadın gazetecilere yönelik hak ihlallerini, karşı karşıya kaldıkları tehditleri ve saldırıları, maruz kaldıkları taciz vakalarını raporlaştıran Gazetecilikte Kadın Koalisyonu (CFWIJ)’nun 2022 Ocak-Nisan raporunu hatırlatan Gürgen, rapora göre Rusya ve Kanada ile birlikte Türkiye’nin, hak ihlalinin en çok görüldüğü ilk üç ülke arasında yer aldığına dikkat çekti.
Gazetecilikte Kadın Koalisyonu’nun yayımladığı 2022 Ocak-Nisan raporunda, en çok şiddet vakasının kaydedildiği ülke, Türkiye oldu. Raporda, toplamda 63 kadın gazeteciye yönelik yargı yoluyla taciz, saldırı ve tehdit vakasının kaydedildiği belirtildi.
Rapora göre ayrıca, 2022’nin başından bu yana Türkiye’deki 41 kadın gazeteci, sosyal medya paylaşımları ya da yazdıkları haberler nedeniyle hakim karşısına çıktı.
Raporda Türkiye’nin kadın gazeteciler hakkında en çok tazminat ve ceza davasının görüldüğü ülke olduğu da belirtildi. Beş kadın gazetecinin ise “Cumhurbaşkanına hakaret”, “propaganda” suçlamalarıyla hapis cezasına çarptırıldığı kaydedildi.
KADIN GAZETECİLERE VERİLEN İŞLER ARASINDA DA AYRIMCILIK VAR
Kadın gazetecilere verilen işler ve haberler arasında da çok ciddi ayrımcılıklar yaşandığını aktaran Avukat Gürgen, esasında bu ayrımcılığın altında ‘kadınlar narin olur her işi yapamaz’ düşüncesinin yer aldığını, kadının yapabileceği işlerin kısıtlı olarak görüldüğünü söyledi.
Gece muhabirliği, emniyet ya da adliye muhabirliği, kameramanlık gibi işlerde bilhassa kadın gazetecilerin uzak tutulduğuna dikkat çeken Gürgen, şunları paylaştı:
“Narin olması ya da çocuk sahibi olma düşüncesinin yanı sıra, taciz ve şiddete uğrama düşüncesinin de bunda etkili olduğunu görüyoruz. Ancak bu düşünceler, ne yazık ki eşit işe eşit ücretin olmayışına sebep oluyor. Zira yöneticiler, yüzeysel bir risk değerlendirmesinde erkek gazetecilerin, muhabirlerin sahada daha aktif olabileceği kanısı ile cinsiyet farklılığına dayalı olarak ücret farklılığına da gitmekte. Dolayısıyla kadın gazeteciler devamlı var olma mücadelesinde bulunuyorlar. Bir kadın gazetecinin önce meslekte kendini ispat etmesi ardından sahada bu alanlara yönlendirmesi yapılır. Sahada çalışırken şiddete uğrayacağız kaygısını yaşamadan, işsiz kalma korkusu yaşamadan mesleğini icra etmek böylesine bir lüks olarak görülmemeli. Öte yandan taciz vakalarına da oldukça fazla maruz kalıyorlar. Haber kaynaklarının, görüşme yaptığı kişilerin ya da sokakta haber takibi yaparken polisin tacizine ve şiddetine fazlasıyla maruz kalabiliyorlar. Kıyafet konusu da ciddi problemler arasında.”
HAK İHLALLERİNE KARŞI ÖRGÜTLENMEK ÖNEMLİ
İş yerlerinde tacize, şiddete uğrayan kadın gazetecilerin, örgütlenme ve sendikalaşma faaliyetlerinin daha çok arttırması gerektiğini dile getiren Gürgen; “Kadın gazetecilerin, sahada yaşadığı hak ihlallerinin önüne geçebilmesi için örgütlenmeleri çok önemli. Bunun yanı sıra, bakış açısının değiştirilmesi ve kullanılan dilin değiştirilmesi bu alandaki ana problemlerin temelini etkileyecektir” şeklinde konuştu.
“FEMİNİST HAREKETİN GÜÇLENMESİYLE DAHA ÇOK SESLERİNİ DUYURDULAR”
Sendika çalışmalarının hak mücadelesindeki etkisi ve kadın gazetecilerin maruz kaldığı hak ihlallerine ilişkin konuşan Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu üyesi Gülfem Karataş ise gazeteci kadınların son yıllarda feminist hareketin güçlenmesi ve büyümesiyle birlikte kendi seslerini daha çok duyurabilme olanağı bulduğunu söyledi.
80’li ve 90’lı yıllarda sendikanın imzaladığı toplu iş sözleşmelerinde ‘kadın’ gazetecilere yönelik sosyal ve ekonomik pozitif hakların olmadığını, günümüzde TGS’nin imzaladığı 15 toplu iş sözleşmesinde, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, regl izni, işyerinde ayrımcılığın ve şiddetin önlenmesine yönelik maddelerin yer aldığını dile getirdi.
Bu durumun, kadın gazetecilerin daha fazla kimliklerine sahip çıktıklarının göstergesi olduğunu vurgulayan Karataş, yaşanılan hak ihlalleri kapsamında da en büyük sorunun cam tavan olduğunu belirtti.
Kadın gazetecilerin sektörde muhabir ve editör olarak göreve başladığını, uzun yıllar çalışmalarına rağmen yönetici pozisyonunda erkeklerin tercih edildiğini aktaran Karataş; “Bunun tamamen toplumsal bir altyapısı olduğunu söylemem gerekiyor. İşveren kişinin kimliğinden yani kadın olmasından kaynaklı ‘iyi’ yönetemeyeceğini düşünüyor, erkeği tercih ediyor. Kişinin ‘anaç’ olduğunu düşünüyor, erkeği tercih ediyor, esnek çalışamayacağını düşünüyor, erkeği tercih ediyor. Yani kadınlardan ‘erkek’ karakterine sahip olması, anatomik özelliklerini terk etmesi ve duygusal olmaması bekleniyor. Bunların hiçbiri kötü bir şey değil ve sektörün erkeksi olduğunu düşünen işverenler, kadınların alt kademelerde çalışmalarının daha uygun olacağına karar vermiş oluyor” şeklinde konuştu.
EN BÜYÜK SORUNLARDAN BİRİ DOĞUM
Kadın gazetecilerin doğum konusunda da büyük problem yaşadığını vurgulayan Karataş, Demirören Haber Ajansı Samsun muhabiri Zeynep Irmak Öcal’ın ‘anne’ olduğu gerekçesiyle işten çıkarılmasının bu alanda ki örneklerden bir tanesi olduğunu hatırlattı.
Kadınların doğum yapması ve izne ayrılmasının sektörden uzaklaşması anlamına geldiğini ve bir süre sonra unutulduklarını aktaran Karataş, diğer bir sorunun ise çocuk bakımı olduğunu dile getirdi.
Karataş, yüksek maaş alamayan kadın gazetecilerin, kreş desteğinin olmaması nedeniyle de bakıcıya ya da kreşe verecekleri ücretler yerine çocuklarına kendilerinin bakmayı tercih ederek, işlerinden ayrıldığını söyledi.
ÖZEL HAYATI YA DA İŞ HAYATI ARASINDA TERCİH YAPMAK ZORUNDA KALIYOR
İşverenin mesleği 7/24 yapılması gereken bir iş olarak görmesi ve göstermesinin de kadınları meslekten uzaklaştıran bir konu olduğunu dile getiren Karataş; “Diyelim ki bir kadın gazeteci evli. Mesleğinin esnek çalışma saatlerine sahip olması nedeniyle özel hayatı kalmıyor. Bir taraftan eşi-partneri kendisine zaman ayıramadığını söylüyor, patron her daim çalışmasını bekliyor. Bu nedenle kadın gazeteci özel hayatı ve iş hayatı arasında tercih yapmak durumunda kalarak, çoğunlukla özel hayatını seçiyor ve mesleğini bırakmak durumunda kalıyor” sözlerini paylaştı.
Ayrıca iş hayatındaki taciz, mobbing, sözlü, cinsel, dijital şiddet mevzularının kadın gazetecilerin iş hayatlarına son vermelerine neden olan etmenlerden olduğuna dikkat çeken Karataş, TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu olarak son dönemde bu şiddetin önlenmesine yönelik çalışmalara devam ettiklerini aktardı.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 190 sayılı sözleşmesi ve 206 nolu tavsiye kararının toplu iş sözleşmesi imzalanan işyerlerinde uygulanmaya başlandığı bilgisini paylaşan Karataş; “Şiddetin ve tacizin işyeri ve işyerleri ile bağlantılı olarak tüm alanlarda önlenmesi, bunun için işverenin de sorumluluk alması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadın gazetecilerin sektör içerisinde uzun yıllar kalabilmesi ve yönetici pozisyonlarına gelebilmeleri, bu yönde çalışmalar yapılması önemli. Dayanışma ile birçok şeyin üstesinden gelinebilir. Sendika olarak, ayrımcılığa ve şiddete karşı çalışanların talepleri doğrultusunda hak ihlallerini önlemeye çalışıyoruz” diye konuştu.