Gazetecinin hakları yoksa basın özgürlüğü de yok
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) tarafından hazırlanan 2021-2022 Basın Özgürlüğü Raporu, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde yayımlandı.
Rapora göre, işsizlik ve güvencesiz istihdam biçimleri, gazetecilerin ekonomik ve sosyal hakları üzerinde bir tehdit olmayı sürdürüyor. Düşük ücret, uzun çalışma saatleri ve sendikalaşmayı engelleyen yaklaşımlar ise basın özgürlüğü önünde büyük bir engel olarak durmaya devam ediyor.
TÜİK’in açıkladığı verilere göre, en son mezun oldukları alana göre yüksekokul ve fakülte mezunları arasındaki işsizlik oranı 2021’de yüzde 12,4’ken bu oran aynı yıl gazetecilik mezunlarında yüzde 18,3 olarak gerçekleşti.
TUĞBA ÖZER
‘Haklar ve editoryal bağımsızlık yoksa basın özgürlüğü topallıyor’
Raporu hazırlayanlardan TGS örgütlenme uzmanı İlyas Coşkun, yüksek işsizlik, güvencesiz çalışma koşulları ve düşük ücretlerin gazetecilik pratiğini olumsuz etkilediğine vurgu yaparak şu örneği veriyor:
‘‘Masamda senin işini yapmaya istekli kaç kişinin özgeçmişi var, biliyor musun?’ diyen bir patrona karşı nasıl sansür ve oto sansür mücadelesi verebilirsiniz? Her an işten atılma riskiyle gerçeğin sesi olmanız, halka olan sorumluluğunuzu yerine getirmeniz çok zor.’’
İş bulmaları durumunda ise gazetecilerin sigortalı çalışmaya başlamaları en az dört ayı buluyor. Özellikle internet medyasında kayıt dışı çalışma oldukça yüksek. İşveren ya da yöneticileri ile tartışma yaşayan gazetecilerin iş akitleri çok kolay şekilde feshedilebiliyor.
Coşkun’a göre sendika, basın özgürlüğünü iki önemli unsuru olan geniş bir çerçevede değerlendiriyor. Bunlardan ilki gazetecilerin ekonomik ve sosyal hakları, ikincisi ise editoryal bağımsızlıkları. Coşkun’a göre, bu ikisi birlikte olmadan basın özgürlüğü topallıyor.
‘Sendikalaşmanın bu düzeyde olmasının esas nedeni, sendikaların kendisi’
Raporda yer verilen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de genel sendikalaşma oranı yüzde 14,32 iken “Basın, Yayın ve Gazetecilik” faaliyetinde bu oran yüzde 9,29. Yani en düşük sendikalaşma oranına sahip yedinci işkolu.
Coşkun, sendikal nedenlerle işten atılmanın en büyük çekinceyi oluşturduğunu belirterek, bunda sendikaların sorumluluğunu şöyle aktarıyor:
“Sendikalaşma oranının bu düzeyde olmasının esas nedeni sendikaların kendisi. İşkolumuzdaki toplam kayıtlı çalışan sayısı yaklaşık 93 bin ancak gazetecilik faaliyeti yürüten kayıtlı çalışan sayısı sadece 23 bin. Sendikaların ulusal, yerel, gazete, televizyon, internet, radyo ayrımı yapmaksızın tüm bu mecralarda çalışan meslektaşlarına ulaşabilecek bir kapasiteye erişmesi elzem. İkinci nokta, başarılı örneklerin daha fazla öne çıkarılması gerek. Sendikalaşmanın mümkün olduğu, ekonomik ve sosyal hakların iyileştirilebildiğini sendika üyesi olmayan meslektaşlarımızın da görebilmesi önemli. Üçüncü nokta sendikaların hatalarıyla yüzleşebilmesi, ders çıkarabilmesi ve tekrarlamaması. Bu sayede üye olmayan ya da bir sebepten kırgınlık duyan gazetecilerle sendika arasında güven ilişkisi yeniden inşa edilebilir.’’
Yine de umut var
Ancak tablo o kadar da karanlık değil. Raporda da bahsedildiği üzere sendika gazetecilerin de ısrarıyla son bir yılda üçü uluslararası ve dördü ulusal düzeyde faaliyet yürüten toplam yedi farklı medya kuruluşunda toplu iş sözleşmesi imzaladı.
Coşkun, belirli bir yol kat edilmiş olunsa da bunun yeterli olmadığını ifade ediyor:
“TGS, kurulduğu 1952’den bu yana bir dizi kırılma ve dönemeç yaşadı. 2013’de baraj altında kalmasının ardından başlattığı üyelik kampanyası ve stratejik örgütlenme atağı ile bugünkü noktaya geldi. Son iki yılda sekiz farklı işyerinde örgütlenme ve toplamda toplu iş sözleşmeli işyeri sayısını on beşe çıkarma başarısı gösterdi. Örneğin ABD’den sonra ilk defa Türkiye’de bir podcast firmasında toplu iş sözleşmesi imzaladık. Avrupa’da kardeş sendikalara da örnek bir çalışma yürütüyoruz. Ancak bu yeterli mi, hayır.’’
Kadınlar meslekten kopuyor
Raporda dikkat çeken bir diğer bulgu ise kadınların yıllar içinde meslekten kopması. Mesleki deneyim arttıkça kadınların giderek meslekten elendiği, anketin çıktılarından birisi. Raporda şu tespitte bulunuluyor: “Toplumsal cinsiyet rollerinin getirdiği yükler, ev içi emeğin hâlâ kadın odaklı organizasyonu, çocuk ve yaşlı bakımının da kurumsal düzeyde toplumsallaşmadığı ülkemizde, kadın gazetecilerin yıllar içinde meslekten koptuğunu görüyoruz.’’
26 gazeteci cezaevinde
Raporda yer alan en önemli sorunlardan biri de elbette tutuklu gazeteciler gerçeği. Son bir yıllık süreçte en az 44 gazeteci cezaevinde bulundu. Bu gazetecilerden bir kısmı tahliye olurken 1 Nisan 2022 tarihi itibarıyla 26 gazeteci, gazetecilik faaliyeti nedeniyle Türkiye’nin çeşitli cezaevlerinde özgürlüğünden mahrum durumda.
Geçen yıllara bakıldığında tutuklu gazeteci sayısında bir düşüş olduğu görülüyor. Ancak raporu hazırlayan bir diğer isim, TGS avukatı Ülkü Şahin’e göre, bu durum dünden daha demokratik olduğumuzu göstermiyor. Çünkü bu sayının yüzü aşkın gazeteciden düşmesinin asıl nedeni; mahkûm edilen gazetecilerin cezalarının infazının sona ermiş olması.
“Durumun tekrar bu hale gelmeyeceğinin garantisi yok’’ diyen Şahin, Diyarbakır’da tutuklanan gazetecileri hatırlatarak, “Bir an evvel serbest bırakılmalarını ümit ediyoruz’’ diyor.
‘Elbisenin dahi üyelik suçlamasına delil yapıldığını gördük’
Rapora göre tutuklu gazetecilere yöneltilen suçlamaların başında “Silahlı örgüt üyeliği” ve ‘’Terör örgütü propagandası yapmak’’ yer aldı.
Şahin ise bu suçlamaların yoğun şekilde kullanılmasının tesadüfi olmadığını söylüyor ve şunları kaydediyor:
“Kanunun formülasyonu buna elverişli şekilde kurgulanıyor, içerikleri bilinçli olarak muğlak bırakılıyor. Esasında mükemmel bir kanun da olsa uygulamacıların keyfine bırakıldığında içeriğini istedikleri gibi anlıyor, istedikleri gibi yorumluyor ve uyguluyorlar. İddianamelerde yasal şekilde yayın yapan yayınların örgüt propagandası olarak lanse edildiğine şahit oluyoruz. Bu haberlere hiçbir şekilde tazminat davası açılmamışken doğrudan ceza yargılamasının konusu olabiliyorlar. Örneğin iddianamelere baktığımızda Van’da dört gazetecinin tutuklandığı dosyada elbisenin dahi üyelik suçlamasına delil yapıldığını gördük.’’
Soruşturmalar, gözaltılar, saldırılar
Nisan 2021-Nisan 2022 arasında En az 31 gazeteci gözaltına alındı. En az 60 soruşturma açıldı. Gazeteciler en az 27 ayrı gözaltı işlemine maruz kaldı. Son bir yılda gazeteciler en az 52 gün gözaltında kaldı.
Sendikanın ulaştığı verilere göre, son bir yılda en az 128 yargılamada 273 gazeteci yargılandı.
‘Telefonun sesini en yüksek seviyeye alıp uyuyoruz’
Şahin, soruşturma ve yargılamaların basın özgürlüğüne etkisini şöyle özetliyor:
“Her geçen gün açılan dava ve soruşturma sayısı artıyor. Elbette bu durum gazetecilerin basın ifade özgürlükleri üzerinde ciddi bir baskı unsuru. Bu durumu gören gazeteciler istediği haberi yapamayacağını biliyor, kendisine her an dava açılacakmış, gözaltına alınacakmış gibi hissediyor. Öyle ki örneğin müvekkilim yolsuzluk haberi yaptığı için sabah evine baskın yapılırsa hemen ara diyerek telefonumuzun sesini en yüksek seviyeye alıp uyuyoruz. Bu durum ciddi bir psikolojik baskı unsuru. Öte yandan dava açılan gazetecilerin iş bulma imkanlarının özellikle yerelde ciddi şekilde kısıtlandığını gözlemliyoruz. İşsizlik korkusu nedeniyle gazeteciler haberlerini yapamıyor. Bu durum basın özgürlüğü ve kişi güvenliğini doğrudan etkilediği gibi sosyal ekonomik haklarını da ciddi şekilde baskılıyor.’’
Cezasızlık saldırıları artırıyor
Son bir yılda 57 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı. Raporda dikkat çekilen noktalardan biri de gazetecilere saldıranlara karşı yargı ayağında yürütülen cezasızlık politikası.
Şahin, saldırıların yerellerde daha sık yaşandığına dikkat çekerek faillerin cezasız bırakıldığına değiniyor:
“Bu saldırıların failleri asla ceza almıyorlar. Saldırı yapılıyor, faili meçhul bırakılmaz da bulunabilirse bir iki şüpheli gözaltına alınıyor ve devamında bırakın tutuklamayı adli kontrol tedbiri dahi uygulanmaksızın serbest bırakılıyorlar. Soruşturma dosyaları aylar ve hatta yıllarca bekletiliyor. Yahut yapılan şikayetler takipsizlikle neticelendiriliyor. Buna itiraz edildiğinde de görmezden gelinerek reddediliyor. En nihayetinde ceza verilmediğini gören olası faillerse bundan güç alarak saldırıyor.’’
‘‘Bu bir kısır döngüye dönmüş vaziyette’’ diyen Şahin’e göre; eğer failler gerektiği gibi soruşturulur, hak ettiği cezayı alırsa bu cezasızlık döngüsü kırılabilir.