Akademide Kadın Olmak: Düşük Ücret ve Mobbing
2022 yılının ilk aylarının yaşandığı şu günlerde, kadınlar hem özel hayatlarında hem çalışma hayatlarında hala eşitlik talep eden taraf konumunda. İşe alımlarda “kadın” olduğu için, evlilik, çocuk doğurma, çalışma saatleri bahaneleriyle tercih edilmeyen kadınlar, işten çıkarılmalarda ise ilk tercih edilenler oluyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 5 Mart 2021’de yayımlanan “İstatistiklerle Kadın, 2020” raporuna göre Türkiye nüfusunun yüzde 49,9’unu kadınlar yüzde 50,1’ini erkekler oluşturuyor. Yine aynı raporda 15 yaş ve üstü istihdam edilme oranına bakıldığında kadınlarda oran yüzde 28,7 iken erkeklerde bu oranın yüzde 63,1 olduğu görülüyor. Erkek çalışan oranının sadece üçte bir oranı kadar kadın, çalışma hayatında kendine yer edinebiliyor. Çalışan kadınların da maalesef büyük bir bölümü cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele ediyor.
DERYA ÜLKAR
Dünya bir yandan pandemiyle mücadele ederken, pandemiyle birlikte daha da artan eşitsizliği en çok kadınlar hissediyor. Kovid-19 salgını nedeniyle kapatılan okullar, kreşler birçok kadın çalışanın çalışma hayatına ara vermesine yol açarken, evdeki iş yükü daha da artan kadın çalışanlar yine kariyerlerini ikinci plana atan taraf oluyor.
Çoğu sektördeki kadın çalışanların yaşadığı zorluklar akademide de farklı değil. Türkiye’deki üniversitelerde kadın temsili oldukça düşük. Akademik hayatta eşitsizlik kademe yükseldikçe daha da belirginleşiyor. Örneğin araştırma ve öğretim görevlileri arasında kadın sayısı fazlayken doktor öğretim görevlisi, doçent, profesör kadrolarında erkeklerin sayısının kadınlardan çok daha fazla olduğu görülüyor.
Kadınların akademide var olma mücadelesi yalnızca yönetici pozisyonlarına gelememelerine değil, çalışmalarına da yansıyor. Eğitim Sen’in yaptığı açıklamaya göre pandemide erkek akademisyenlerin yayın sayıları yüzde yüz artarken, kadın akademisyenlerin yayın sayıları yüzde 60 azaldı. Kadın akademisyenlerin yayın yapamamasına neyin sebep olduğunu, akademide yüksek kademelerdeki kadın akademisyen sayısını ve akademide kadınların karşılaştıkları zorlukları Eğitim Sen Kadın Sekreterliği’nden Aysun Önal’a sorduk.
Soru: Akademide kadınların karşılaştıkları zorluklar neler?
A.Ö: Kadın akademisyenler çalışma hayatında toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı (aile‐çocuk‐yaşlı bakımı gibi) bakım hizmetlerini de üstleniyor bu nedenle bilimsel çalışmalarına yeterince yoğunlaşamayabiliyor, akademik ilerlemeleri kesintilere uğruyor. Öte yandan, üniversitelerin cinsiyetçi, ayrımcı ve hiyerarşik yapısı nedeniyle akademik ilerlemede eşitsiz muameleye, ‘cam tavana’, ücret eşitsizliğine ve mobbinge maruz kalıyorlar.
Soru: Sizce kadın akademisyenlerin pandemide yayın yapamamasına ne sebep oldu?
A.Ö.: Çalışan kadınlar, ev işleri başta olmak üzere bakım hizmetlerini de üstlendiklerinden çifte yük altında. Aile ve toplumun ihtiyaç duyduğu bakım hizmetlerinin (evin her türlü işi, çocuk ve yaşlı bakımı, hasta bakımı gibi) hemen hemen tümünü kadınlar üstleniyor. Özellikle pandemi döneminde, okulların kapanması ve okul öncesi eğitim ve kreş oranının çok düşük olması sebebiyle kadın akademisyenlere yüklenen bakım yükümlülükleri arttı. Bu durum akademik ilerleyişlerinde kesintilere ve daha az yayın yapmalarına neden oldu.
“Üniversitelerde yalnızca 17 kadın rektör var”
Soru: Kadın akademisyenlerin sayısının kademe yükseldikçe ciddi oranda azalmasının sebebi nedir?
A.Ö: Üniversitelerin iç işleyişinin antidemokratik, otoriter, hiyerarşik, cinsiyetçi ve ayrımcı yapısının yanı sıra, üniversite rektörlerinin siyasi iktidar tarafından atanması ile birlikte siyasi iktidarı temsil eden rektörler, bu hiyerarşik düzenin en başında, muhafazakâr, ayrımcı, cinsiyetçi politikaların birer sürdürücüsü oluyorlar.
Akademik kariyerin alt basamaklarında kadın erkek oranı hemen hemen eşitken, üst basamaklara çıkmak isteyen kadın akademisyenler “cam tavan” ile karşılaşıyor. YÖK’ün 2020‐2021 Yükseköğretim İstatistiklerine göre; araştırma görevlilerinin % 51’i kadın iken profesörlerin sadece % 32’si kadın. Doçentlerin %40’ı, doktor öğretim görevlilerinin ise %44’ü kadın. Kadınların karar mekanizmalarındaki temsiliyetlerine bakıldığında ise 209 üniversitenin yalnızca 17’sinin rektörünün kadın olduğu görülüyor. Akademik unvanlar arttıkça kadınların temsiliyet oranı da düşüyor.
“YÖK, toplumsal cinsiyet tutum belgesini kaldırdı”
Soru: Kadınların yönetici pozisyonlarında da var olabilmesi için YÖK nasıl adımlar atmalı?
A.Ö: Üniversitelerdeki en büyük sorun iç işleyişlerinin anti demokratik yapısı. YÖK bu sorunları çözmek yerine derinleştirmek üzerine kurulu. Öyle ki, 2015’de yayımlanan “Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi” 2019 yılında YÖK’ün resmi web sayfasından kaldırıldı. Söz konusu Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesinde, “yöneticilerin, akademik ve idari personelin toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin eğitimler almalarını sağlayıcı çalışmaları teşvik etmek ve karar mekanizmalarına atamalarda toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmek” gibi maddeler vardı.
Bu sorun ancak üniversitelerde cinsiyet eşitliğinin ve demokratik bir öğrenme sürecinin tesis edilmesiyle; ırkçı, ayrımcı olmayan ve cinsiyet eşitliğini esas alan yönetsel politikaları hayata geçiren üniversite bileşenleriyle aşılabilir.
“Kadın akademisyenlerin akademik ilerlemeleri kesintili”
Soru: Vakıf üniversitelerinde kadın/erkek akademisyen arasında ücret farkı var mı?
A.Ö: Vakıf üniversitelerinde kadın/erkek akademisyenler arasında cinsiyet farklılıklarından kaynaklanan açık bir ücret farkı olmamakla birlikte, ücret eşitsizlikleri eşit işlerde tecrübe, donanım gibi gerekçelere dayandırılarak yapılıyor.